Akyatandaki gönüllülük faaliyetinden geçtiğimiz yaz haberdar olmuştum aslında ama ne kadar istesem de başvurup bu projeye katılma cesaretini kendimde bulamamıştım. İstanbul Maratonuna hazırlandığımız dönemlerde Panda Takımı sayesinde tanıştığım Kadirin motivasyonuyla önümüzdeki yaz projeye katılmaya karar vermiştim. Doğru karar!
Öncelikle Akyatanı ve projeyi anlatmalıyım sanırım. Akyatan Adana il sınırlarında 30 yılı aşkın süredir korunan bir yaban hayatı geliştirme sahası. 22 km’lik kumsalıyla yeşil deniz kaplumbağalarının Akdenizdeki önemli bir yuvalama alanı ve Akyatan Ormanında barındırdığı çakal, tilki, saz kedisi, domuz, bukalemun ve bunların yanı sıra daha pek çok kuş ve deniz canlısıyla birlikte zengin bir doğal yaşam alanı. WWF-Türkiye ise 2006 yılından beri bölgede alan çalışmaları yapıyor ve yeşil deniz kaplumbağalarına dair veri toplayıp korunmasında önemli bir rol oynuyor. Arazi çalışmaları yuvalamanın en çok görüldüğü 12 kmlik kısımda yoğunlaşmış ve bu alanda Doğu(7 km) ve Batı(5 km) olmak üzere ikiye bölünmüş. Bu ikisi arasında ise Doğu Batıya göre daha yoğun yuvalama alıyor.
Ben de WWF-Türkiye tarafından yürütülen bu projeye katılmak için 15-21 Temmuz tarihleri arasında oradaydım. O hafta Merve, Elif, Enes ve Quitle 5 gönüllü, ekip lideri Mehmet, alan sorumlusu Ebru ve Halille birlikte kamp alanında toplam 8 kişiydik. Kamp alanında mutfak, tuvalet-banyo barındıran -geceleri harika esen - damıyla bir ana bina ve çevresinde küçük bir bahçe, çadırlar, tatlı bir de bir hamak vardı. Kamptaki ilk günümüzde bi haftalık plan yapılmış, kahvaltı-akşam yemeği-bulaşık-bahçe için görev dağılımı yapılıp sabah ve gece araziye çıkacak kişiler belirlenmişti. Araziye çıkmadığımız veya yapacak işimiz olmadığı zamanlarda evin çevresinde vakit geçiriyor; kitap okuyor, Mardinli dayıların oyunu “Parens” ı oynuyor, goygoy yapıyor veya yüzmeye gidiyorduk.
Arazi çalışması ise iki tür: sabah ve gece. Sabah arazisi için genelde 5.30da kalkıp bi kaç bi şey atıştırdıktan sonra Murat Abi bizi arabayla araziye bırakıyor ve oradan 7 kmlik yolu yürümeye başlıyorduk. Yol boyunca anne kaplumbağaların gece yuvalama için sahile çıktıklarında bıraktıkları izler aranıyor. Eğer anne sahile çıktıktan sonra yuva yapmayıp denize geri döndüyse yalnızca izin sahile olan uzaklığı ölçülüyor, yuva yapmışsa; yuvaya numara veriliyor, sıcaklıkölçer bırakılıyor, gps kaydı alınıyor ve sahile olan uzaklığı ölçülüyor. Her gün yaklaşık 2-5 arası yuva ve 3-6 arası iz bulunuyordu sanırım. Bir de predasyon denen yuvaların yırtıcılar tarafından talan edilmesi olayı var. Çakal, domuz gibi hayvanlar yuvaları kazıp tüm yumurtaları yiyebiliyor, böyle durumlarda predasyona uğrayan yuvanın numarası, yenilmiş bulunan kabuk sayısı kaydediliyor. Sabahları dalgaların kıyısında yürümek ve sohbet etmek keyif vericiydi. Gece arazisi için ise 22.30 civarı yola çıkıyor ve Doğuda 2-3 km arası yürüyüp aynı yoldan geri dönüyorduk. Gece arazisinin amacı gece yumurtlamaya çıkan anneleri tespit etmek, eğer varsa uydu vericisi takmak, markalamak ve boy ölçülerini almak. Gece yürürken ışıklarımızı yakmıyorduk çünkü anne ışığı gördüğünde tehlike olarak değerlendirip denize geri dönüyordu bu yüzden annenin yuva olarak seçtiği bölgeye gidip yuvasını kazmasını ve yumurtladığı sırada girdiği yaklaşık 15-20 dakikalık trans anını beklemek gerekiyordu. O süre boyunca anne dış etkilere tepkisiz kalıyor ve marka takılıp ölçüleri alınabiliyordu- bir de fotoğraf için uygun bir an :). Gece arazisinde hissettiklerimi yazının en sonunda dile getirmek istiyorum :d.
Projeye katılan gönüllü grupları arasında en şanslı olanlar biz olabiliriz çünkü şöyle bir durum var; anneler mayıs sonu-haziran başı yumurta bırakmak için geliyorlar ve yumurtaların kuluçka dönemi de 45-60 gün civarı sürüyor. Bu yumurtlama dönemi boyunca arazi çalışmaları yukarıda anlattığım şekilde sürüyor ancak yavru kamplumbağalar yumurtadan çıkmaya başladıkları dönemden itibaren gece arazisi -gece denize ulaşmaya çalışan yavrulara zarar verilebileceği ihtimalinden ve yuvalamak için sahile çıkan anneler azaldığından ötürü- yapılmıyor ve sabah yavru kaplumbağaların yumurtadan çıktığı yuvaların tespiti üzerine yoğunlaşıyormuş. Biz şansımıza her iki duruma da şahit olduk. Cuma günü yaptığımız sabah arazisi sırasında Ebru yavruların izlerini görmüştü ve bizi de yanına çağırdı. Yuvayı kazınca 3 tane -allahım!- dünyalar tatlısı yavru bulduk. En canavar olanının adını “Şerafettin” koydum :D. Açılan yuvada da döllenmemiş yumurtalar, denize ulaşan yavrular ve hayatını kaybetmiş olanların sayısı belirlenip yuvanın derinliği ölçülüyor. Bulduğumuz 3 yavruyu gece denize bıraktık, denize koşuşları.. harikaydı.
Yeşil deniz kamplumbağalarına dair öğrendiğim birkaç bilgiyi de paylaşmalıyım; öncelikle türün bilimsel adı Chelonia mydas -caretta caretta değil-. Yavruyken etçiller erişkinliğe ulaşınca ise deniz bitkileriyle besleniyorlar. 25 yaşlarında erişkinliğe ulaşıp 80 yaşlarına kadar yaşıyorlar. Erkekler denize bir kez ulaştıktan sonra bir daha karaya çıkmıyorlar, dişiler ise yalnızca yumurtlama döneminde çıkıyor. Bir yuvada yaklaşık 100-110 arası yumurta oluyor ve her 1000 yumurtadan yalnızca 1 tanesi erişkinliğe ulaşabiliyor. Akyatana yumurta bırakmak için gelen dişiler dönüşte uzunca bir yolu aşarak Afrika kıyılarına ulaşıyor, Mısır ve Libya kıyılarına kadar gidiyor - ne kadar da harika siyasi sınırlara tabi olmayan vize gibi saçmalıklarla uğraşmayan tüm dünyayı evi olarak gören canlılar, özellikle kuşlara bu konuda hastayım ama bu konuyu daha sonra ve daha özenli bir şekilde yazmam gerekir sanırım- ve bu sahillere 2 yıl sonra geri dönüyorlar. Deniz kaplumbağalarının da diğer pek çok deniz canlısı gibi balıkçı ağlarıyla boğuşmak zorunda olduğunu ve plastik atıkları besin maddesi sanıp yedikleri için boğulabildilerini de söylemeliyim.
Akyatanda 1 hafta geçirmiş olmaktan oldukça memnunum. Elif ve Mervenin arkadaşlıkarı, Quitten Fransaya dair aldığım tavsiyeler, Emrenin Türkiye balıkçılığına dair dersi, Enes - üstadım seni anlatmaya kelimeler yetmez, Halilin şarkıları ve enerjisi , Alaaddin ve Erdalın 4 saatlik mükemmel Adana turu gerçekten güzeldi. En nihayetinde böyle güzel bi işin parçası olmaktan mutluyum. Sözlerimi aldığım şu notla bitirebilirim sanırım;
“Anne deniz kaplumbağalarının dalgalarla gelip sahile çıkışı, kumsalda ilerleyip yuvasını kazması ve yumurtalarını bırakıp böylesine kadim bir görevi yüzyıllardır büyük bir özveriyle sürdürmesi.. Anne kaplumbağanın ay ışığının aydınlattığı sahilde silik bir şekilde seçilen karaltısı bana tüm varoluşu birbirine bağlayan o kozmik bağlantıyı hatırlattı. Bu, değerdi!”