Okumadıysanız bir önceki yazım “Bisiklete Dair” i okumanızı öneririm, keyifli okumalar!
Uzuun süredir planladığımız bisiklet turunu sonunda yaptık. Tam olarak bi Akdeniz turu olmadı, 650 kilometre de olmadı ama yine de 3 şehirden geçen güzel bi Ege macerasıydı. 20-24 Ağustos arası Selçuk’tan başlayıp Bodrum’a uzanan 215 kilometrelik bi yolculuk.
Başlangıç noktamız geçen yılki rotanın son durağı olan Selçuk’tu. Bunun için ben Uşak’tan sabah treniyle Menemen’e gelmiş ve orada Keleşle buluşmuştum. Oradan Martı Bisiklete uğrayıp bisikletimi kiraladım – Bisan MTX 7100, 30 TL x 5 gün = 150 TL- ve daha sonra İzbanı kullanarak Selçuk’a ulaştık. Tren garında malzemeleri bisikletlere yükleyip hazırlandık ve yola çıktık. Saat 17.00 suları.
1.Gün Selçuk-Kuşadası-Sevgi Plajı
Mesafe: 40.6 Kilometre
Selçuk. Geçen yıl bıraktığımız gibiydi. Macera dolu ve eğlenceliydi hatıralarımız. Güneşin batıdan kaybolmaya başladığı sıralarda ayrıldığımız bu yeri tarihiyle ve doğasıyla bi başka seviyorum- belki isminden dolayıdır emin değilim. İlk günkü rotamız Sevgi Plajıydı. Büyük bi heyecanla pedallamaya başladık. Yemyeşildi. Yolda akşam yemeği ve kahvaltı için alışveriş yapıp havanın karardığı sıralarda kamp alanına vardık. Çadırları kurup ton balıklı makarnayı hazırlamaya başladık. Yemeği yiyip biraz sahilde takıldıktan sonra yattık. Sevgi Plajı güzel bir yer; duş-tuvalet-market var, sahili de güzel ve kamp alanı ücretsiz. Biz vaktimiz olmadığı için zaman geçiremedik ancak tavsiye edilebilir.
2.Gün Sevgi Plajı-Söke-Bafa Gölü
Mesafe: 64.74 Kilometre
Saban 6yı geçerek uyanmış ve 12 yumurtadan oluşan (xd) kahvaltımız yaptık. Malzemelerimizi toparladıktan sonra 7.30da yola çıktık. Daha 5-10 kilometre gitmeden god damn bi yokuşla karşılaştık. Ne kadar sürdü emin değilim ama yaklaşık 3-4 kilometrelik bu keskin yokuş tüm enerjimizi daha sabahın köründe alıp götürmüştü. Yokuşun sonundaki mezarlıkta biraz dinlendikten sonra kısa bir sürüşle Söke’ye vardık. Geçtiğimiz akşam yarım kalan kartuşlardan biri bitmişti ve 1 tane kartuş kalmıştı, ne olur nolmaz diye Söke’de yedek bir tane daha alalım dedik ama nafile Söke’de kamp ocağı ve kartuş bulunmuyor arkadaşlar, şehirde olunacağı için yedek malzemeye gerek yok diye düşünülmemeli,bulunmuyor. Meydandaki parkta bi şeyler atıştırıp biraz dinlendik. Bu sırada da akşamki kamp alanı hakkında araştırma yapıyorduk ama bu sefer kamp alanı olarak seçtiğimiz yerlerden emin değildik ve bu durum kafamızı çok karıştırıyordu. Meydanda otururken Bilal Abiyle tanıştık ve sohbet ettik. Bizim halimiz dikkatini çekmiş olsa gerek çünkü kendisi de bisiklet turları yapıyormuş (Söke-Van gibi, saygılar üstad..). Bilal Abiden rotaya dair tavsiyeler aldıktan sonra yola çıktık. Söke-Milas yolu dümdüz, tertemiz mis gibi yol. 25 kilometreyi bir saatte pedalladık. Yolun sonunda bi yemek molası-dinlenmenin ardından 15.30da tekrar yola çıktık. Yorgun ve kamp alanı konusunda karışık kafamızla turun belki de en güzel kısmı olan Bafa Gölü’ne geldik.
Gölün kıyısında tam anlamıyla bir kamp alanı bulamamış, bir işletmenin bahçesinde en kötü durumda da gölün kıyısında kamp kurarız diye düşünmüştük. Burada kamp alanı arama çılgınlığımzın sebebini de söylemeliyim, elbette dağlara taşlara kamp kurmak harika ama böyle bir turda duş-tuvalet-elektrik-su altından bile değerli oluyor ve motivasyonumuzu çok etkiliyor. O yüzden, bulmalıydık. Neyseki bulduk hem de aradığımızdan daha fazlasını.
Haritadan bulduğumuz Turgut Motel Restaurant’a gelmiştik ve kamp alanı aradığımızı söylemiştik. Konuştuğumuz abla kamp alanının 25 TL olduğunu belirtti. Biz de bunun yerine daha güzel bi şey önerdik; kamp alanı karşılığında işletmenin işlerine yardım etmek -Türk işi Workaway :P-, ne mutlu patron -Gül Hanım- kabul etti. Çadırlarımızı kurup duşumuzu aldıktan sonra yapılacak bir iş var mı diye bakmaya gittik. Ablalar bi şey yapmak zorunda olmadığımızı, çay içip dinlenebileceğimizi söyleseler de yine de öylece oturamazdık, biz de bulaşık yıkamaya başladık. Şansımıza o gün bulaşıkçı izinliymiş :). 3 saat falan sürdü, bissürü tabak yıkadık. İşi bitirdikten sonra Gül Hanım “Oturun size gözleme yapayım” dedi. Tabi memnuniyetle kabul ettik. Sofraysa muazzamdı; gözleme, ayran, tereyağı-bal, çemen, ekmek, incir, çay, zeytin-domates-salatalık, karpuz, kavun.. Üstelik tüm ürünleri kendi yetiştirdikleri hayvanlar ve tarlalarından geliyormuş, doğal ve kendi üretimleri; zeytinden bala, ekmekten tereyağına.. Çılgınlar gibi doyduktan sonra teşekkür edip çadırlara döndük ve gölün kıyısında matlarımıza uzanıp harika gece göğünü seyrettik. Yaşanılası bir gündü, üstelik Gül Hanım bizi kahvaltıya davet etmişti.
Gölün kıyısında bulaşık yıkadığım için mutluyum. Evren kendi kopan iplerini bağlamıştı sanki; küçük bir çaba karşılığı cömert bi şekilde ödüllendirilmiştik. Herkes halinden memnundu sanırım. Üstelik para kullanmadan yaşabilmek gerçekten harika olurdu, keşke bulaşık yıkama şansımız hep olsa :D..
3.Gün Bafa Gölü-Milas-Güvercinlik
Mesafe: 80.11 Kilometre
Sabah 8 gibi uyanıp kahvaltıya gittik. Yine muazzam sofra ve tıksa basa doyduk. Eşyalarımızı toparlayıp ablalarla vedalaştık ve yola çıktık. Önümüzde uzun bir yol, yine belirsiz bir kamp alanı sorunsalı vardı ama motivasyonumuz yüksekti en azından. Milas’a giden yol çok tatlı. Yol kenarında gözlemeciler, meyve satıcıları, tarlalar ve zeytinlikler.. Çay molası verdiğimiz sırada babam aradı ve artık yeni görevimiz vardı. Babamın 35 yıl önceki asker arkadaşını bulmak :D. Yıllar önce mektuplaşıyorlarmış ancak daha sonra bağlantıyı kaybetmişler. Yorgunluğumuza ve yolun durumuna bağlı olarak Savran Köyü Görevini kabul ettik. Yolda Euromos Antik Kentinde durup harikulade bi tapınağın karşısında zamana, inanca ve yaşama dair derin düşüncelere dalıp hemen çıktıktan sonra vakit kaybetmeden yola devam ettik. Milas’a vardığımızda şehir merkezinde biraz turladık ve Milas Müzesi’nde dolaştık. Gitmemiz gereken Savran Köyü yoldan 3 Km içerideydi. Köye varıp kahvedekilere danışınca aradığımız kişiyi ve numarasını bulduk. Böylece yılların kayıp arkadaşları tekrar birbirini bulmuş oldu. Dönüşte sucuklu yumurta molamızı verdik ve karnımızı doyurduk. Çok kısa dinlenip pedallamaya devam ettik. Yolda -lanet- arka tekerim patladı, yamayla uğraşmak vakit alır diye şişirip yolda devam ettik zaten az bir mesafe kalmıştı Güvercinlik’e ve güneş batmak üzereydi. Ama -lanet, bir kez daha- bu sefer de ön tekerim patladı ve bu durumdan mütevvellit absürt bi şekilde koya vardık. Güvercinlik tam beklediğimiz gibi bir yer değildi. Bisiklet turu yapanlar için gecelemeye pek uygun bir yer değil en azından onu belirteyim. Benim biraz mülteci kampı olarak gördüğüm kampımızı sahilin sonuna kurduk ve ayaklarımızı denize sokup dinlendik ve kola çekirdekle geceyi noktaladık.
4.Gün Güvercinlik-Bodrum
Mesafe: 28 Kilometre
Sabah uyanıp patlak tekerlerimi yamadım. Gitmemiz gereken az bir mesafe kalmıştı o yüzden çok acele etmedik. Biraz deniz kıyısında vakit geçirip hazırlandık ve yola çıktık. Saat 11.00 falan. Yokuşlu, güneşin eşlik ettiği bir yolda pedalladık. Bir kaç kez mola verip 13.30 gibi Bodrum’a vardık. Kamp yapacağımız uygun bir koy ararken -lanetler yağsın- yine tekerim patlamıştı. Yamayla uğraşmak yerine şişirip kamp alanı aramaya çıktık. Benim ara sıra tekerimi şişirmek için durmam gerektiğinden Keleş önden gidip güzel bi yer bulmuş ve bana haber vermişti. Gümbet Plajı’nda balıkçıların yanında kamp kurmuştuk. Önce yorgunluğumuzu atmak için suya girdik sonra da karnımızı doyurmak için marketin yolunu tuttuk. Bir şeyler yedikten sonra plajda dolaştık ve en sonunda çöken yorgunluğun etkisiyle matları serip dinlendik. Akşam da iskelede oturup sahili seyrettik, bi şeyler atıştırdık. Tur bitmişti, biz de yorulmuştuk. Öyle, oturduk iskelede.
Dönüşü Bodrum-İzmir arası otobüsle yaptık. Kamilkoç sağolsun bisikletleri aldılar sorun çıkarmadan. Otogarda Keleşle vedalaştık ve bisikleti kiraladığım dükkana gidip bisikleti teslim ettim ve oradan İzbanla Menemen’e geçtim. Saat 15.49daki trene binip Uşak’a doğru yola çıktım. Mehmet Ali amcanın sohbeti ve kahvesiyle güzel bir yolculuk oldu. Gediz deltasındaki üzüm bağları ve Bozdağlar silsilesinin eşlik ettiği bi yolculuk. Saat 21.30da Uşaktaydım.
Uygun zamanı bulamadığımız ve maddi olarak hazır olmadığımız için uzun süre ertelediğimiz bir yolculuktu bu. Daha önce yazdığım gibi Kaş’a kadar gitmeyi planlamıştık üstelik ancak rotayı kısaltmak zorunda kaldık. Yine de en nihayetinde yaptık. Üstelik 412 TL harcamışım toplamda -bisiklet kirası, otobüs bileti, yemekler vs.-. Bence bu bi başarı :D. Yine de bi şeyler eksikti, ne olduğundan emin değilim. Uzun süredir aklım dağınıktı ve yorgundum belki bundan dolayıdır, bilmiyorum.
Neyse!
Görüşmek üzere!
Unutmadan, her türlü desteği için babama ve yemek sponsorum olan Yunus’a çok teşekkür ederim.